31 Ocak 2010 Pazar

BU GÜNLERDE

Bu günlerde gündemim oldukça yoğun. Zihnimin gündemi yani. Yoksa ne olacak, günler kızımla ilgilenerek, birbirine benzer bir şekilde birbirini kovalıyor. Deniz’İn 6 aylık olmasıyla birlikte onunla ilgili yapılacak işler, gündemimde başka birşeye yer bırakmayacak kadar çok zamanımı almaya başladı . 2 gün öncesine kadar kayınvalidem bizde olduğundan işler bölünüyordu, tam anlaşılmıyordu. Şimdi babaannemiz ablasına gitti, ve biz kızımla başbaşa kalınca asıl işin 6 aydan sonra başladığı bana iyice dank etti. Zira sabah kalktıktan sonra gün, Deniz’in altını değiştir, Deniz’e kahvaltı hazırla, yedir, kendine kahvaltı hazırla, ye, Deniz’le oyna, uykusu gelen Deniz’i uyut, ortalığı topla ve Deniz’in öğlen mamasını ocağa koy, yemeğin yoksa kendine yemek yap, Deniz’in yoğurdu bittiyse ona yoğurt yap, uyanan Deniz’i al emzir, oyun oyna, altını değiştir,Deniz’in öğlen mamasını ez, yedir, kendin öğlen yemeği ye, uykusu gelen Deniz’i uyut vsvsvs şeklinde bir kısırdöngü olarak bitiveriyor. Anlaşıldığı üzere bu yoğunluğun başlıca sebebi ufaklığın 6 aylık olmasıyla birlikte ek gıdalara başlaması. Eskiden ne de rahatmışım dedim, acıktı mı, hoop kaldır giysiyi ver memeyi, mama en uygun sıcaklıkta, kıvamda ve besleyicilikte gelsin! Şimdi hazırlıklar var, bundan başka aşılması gereken alışkanlıklar ve edinilmemesi gereken alışkanlıklar var. Mesela önceki yazımda uzun uzun bahsettiğim kucakta uyuma alışkanlığı konusunda hala bir adım atmadım. Bazı günler Deniz’in bana sarılarak uyumasından çok zevk alsam da gün geçtikçe artan sırt-boyun ağrılarım ve kollarımdaki dermnsızlık bana birşeyler yapmam gerektiğini söylüyor!
Bu günlerde bir problemim de babaanne buradayken sürekli kendisiyle ilgilenen, onunla oyun oynayan birisinin olmasına alışmış olması. Daha önce kendi kendine güzel güzel vakit geçirmesine rağmen şimdi sürekli ilgi alaka ister oldu. Bilgisayar başına oturmak veya yemek yapmak veya başka bir odada birşeyler yapmak pek mümkün olmuyor bu durumda. Ama yavaş yavaş eski duruma döneriz diye tahmin ediyorum. Bir de bizim minik TV seyretmeyi öğrendi ki sormayın! Ben gündüzleri hiç TV açmadığım için akşamları da bizimle az oturduğundan şöylle bir bakar geçerdi, bu aralar gündüz baya bir seyrediyor. Hatta dün o bakarken kapattım diye bağırınca tamam dedim! Artık Deniz odadayken asla TV açmıyorum.
Deniz’in daha çok zaman istemeye başlamasıyla benim evde yapılacak işler almaya başlamam anı günlere denk geldi diye midir nedir, biz zamane anneleri fazla mı yükleinyoruz kendimize diye de düşünüyorum bu günlerde. Kayınvalidemin burada olduğu dönem onun çocuklarını büyüttüğü dönemde anne olmakla ilgili pek çok hikaye dinledim. O zamanlar anneler her mamayı elde kendileri yapıyorlarmış, bezler elde yıkanıyormuş, bebeler ayakta sallanıyormuş, reçeller, turşular, tarhanalar, sarmalar, börekler, salçalar vs evde yapılıyormuş. Hatta mısır nişastasını, pirinç ununu, et ve tavuk bulyonları kendileri yapıyorlarmış. İş çokmuş.
Şimdi ise işlerin vakit alıcılığı çok daha az. Sebzeleri buharda pişirip püre yapma, biberonları temizleme ve ısıtma, yoğurt yapma vs gibi pek çok işi bizim yerimize aletler hallediyor. Ama doğum öncesi depresyon, doğum sonrası depresyon, stresten kaynaklı süt azalması gibi bütün sorunlar da bizim nesilde. Tabii öyle olunca annelerin neslinden “amaaaan, bizim zamanımızda bunların hiçbiri yoktu “ şeklinde küçümseme-eleştiri oklarına hedef oluyoruz. Halbuki bizim işimiz daha kolay görünse de bizden beklenenler çok daha fazla. Aslında bizim kendimizden beklentimiz yüksek. Sadece iyi anne olmak yetmiyor, yetinmiyoruz . 40 yıl öncesinin ev hanımları çocuk doğurup ev hanımı ve anne oluyorlardı. Ev işlerine bir de bebek bakımı ekleniyordu. Zamanımızın çalışan, bakımlı, kültürlü, entelektüel kadını çocuk sahibi oluyor, bir yandan ideal anne olup çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken bir yandan hemen formuna dönmek, bakımlı olmak, sosyal olmak, mesleğini unutmamak ve/veya para kazanmak için işine dönmek zorunda hissediyor. Hiçbirini yapmayıp sadece bebeğine bakan ve ev hanımlığı yapan annelere ilk aylarda olmasa da bir süre sonra kendi gibi olan çevresinde sanki bir küçümseme yerleşiveriyor gibi geliyor bana. Tabii belki de bütün bunlar benim kendi kuruntularımdır. Çünkü doğruyu söylemek gerekirse ben akşam olup ev işi ve Deniz’in bakımıyla geçen bir günden sonra kocam eve geldiğinde ve “günün nasıl geçti bugün ne yaptın” diye sorduğunda hiçbir şey yapmamış gibi hissediyorum. “Ay şekerim evin işi bitmiyor” lafının gerçek olduğunu gördüm. Gerçekten evin işi bitmiyor ve sadece ev işi yaparak, yani aslında hiçbirşey yapmayarak bir ömür geçebilir. Geçer, ve insan farkına bile varmaz. Bir evlat yetiştirmiş olma ise böyle bir durumda avuntu mudur bilmiyorum…
İşte sonuçta başladığım noktaya dönüyorum. Beklentiyi oluşturan böyle şeyler düşünerek ben kendim oluyorum aslında. Ama bu düşünceye getiren de içinde yaşadığım topluluk. Kesin ollan bir şey varsa o da para için çalışmaya mecbur olmadıkça (şükürler olsun ki şimdi bu mecburiyetim yok) kızımı başkalarına (anneanne bile olsa) bırakıp gitmek istemem. Ama yanında başka birşeyler daha yapmak gerek. Nokta.

24 Ocak 2010 Pazar

Doğumlar...Ölümler...

Rahmetli dedem vefat etti, cenazesi yurt dışında kalktı, gidemedim. Canım babaannem vefat etti, ben yurt dışındaydım, bilet bulup gelemedim. Sevgili arkadaşımın anneannesi vefat ettiğinde belki biraz da bu yüzden mutlaka gitmek istedim cenazesine. Ve ilk kez orada koydu bana sevdiğim birinin arkasından hakkıyla dua okuyamamak. Dinle pek alakası olmayan bir insan olarak, duları yıllar önce din bilgisi derslerinde sözlüleri geçmek için tekerleme gibi ezberlemekten başka yerde kullanmadım. Demek dönüp onları anlamlarıyla beraber öğrenmeyi istemek için bir cenazeye katılmam gerekiyormuş. Hepsi nur içinde yatsın.

Doğum ve ölüm kadar kadar küçük hisettiren birşey var mı kendini çok büyük zanneden insanoğluna?

23 Ocak 2010 Cumartesi

30. yaşım kutlu olsun!






Bu sabah 31. Yaşımın ilk sabahı. Dün akşam 22 ocak 2010’da, ailemle doğum günümü kutladım. Artık resmen orta yaşlı olmama inat çocuklar gibi şendim. Canım annemin yaptığı nefis pastanın üstündeki “çok çok çokk..” yazısı ne kadar da anlamlıydı! Canım kocamın bana sürpriz olarak yaptırdığı “Dünyanın en güzel annesi” temalı pembe pasta ne kadar da güzel ve anlamlıydı! 2.5 saatlik trafikten yılmayıp İstanbul’un öbür ucundan gelen abimlerle, Manisa’dan gelmiş olan kayınvalidemle, erkenden gelip herşeyi bir çırpıda hazırlayan annemle ve babamla, artık ayrılmaz parçalarım kocam ve kızımla ve her güzel anımıza tanık sevgili komşumuz badimizle büyük ve mutlu bir aileydik.
Eğlence faslı bitip bu sabah, yattığımız saate göre erken sayılacak bir saatte, karlı bir tipiye uyandığımda baş başa kaldım 30'lu yaşımla ilk defa. Ve fark ettim ki çoğu kadının tersine 30 olmaktan çok hoşnutum. “31” daha bile güzel geliyor kulağıma hatta. Karlı, sessiz, evde geçen bir hafta sonu bu yeni kavramların tadını çıkarmak ve sindirmek için bulunlmaz fırsat.

Sevgili kocam, bir tanem, hayat badim,

Canım kızım, minnoşum, canımın parçası,

Siz hayatıma girmiş olmasaydınız 30 olmaktan bu kadar hoşnut olmazdım. Benim eskiden beri hayalimdi 30 olmadan ilk bebeğimi kucağıma almak, genç anne olmak. Sen benim gerçek olan hayalimsin Deniz’ciğim! Senin ilk defa benim doğum günümde konuşur gibi hecelemeye başlaman ve “ba ba ba baba ba” demen bana hediye değil de ne? İnsan hayattan daha ne ister ki? Her sabah senin o gülen yüzünle uyanmak, beni görünce ellerini ayaklarını sevinçle sallayışın, yatarken ellerini tutunca birden ayağa dikilip bize “bakın nasıl da ayağa kalktım gördünüz mü” der gibi bakışın, o berrak sesinle kendi kendi şarkı söyleyişin, küvetinin içine oturup oyuncakları tek tek eline alıp sallayıp sallayıp atışın, kucağımda uyumak istediğinde başını omuzuma koyuşun, kendi kendine oturup oyuncaklarla oynarken kafanı dimdik tutuşun, yabancılardan korkunca yakama yapışıp başını göğsüme saklayışın, zafer dolu, mutlu mutlu, umut dolu, korku dolu, şikayetçi, şaşkın, utangaç, neşeli bakışların, çıplak kalınca ayağını ağzına sokuşun, otururken pantalonunun paçasını çekip bacağını açışın, elini başına koyup açıp kapayarak kafanı kaşıyışın, ben kulağını veya saçlarını kaşıdığımda gözlerini kapatıp sakince dinleyişin, sıkıştırıla sıkıştırıla sevilirken yüzünde sükünet, sevildiğini bilip mutlu mutlu duruşun, meme emerken elini “öp beni” der gibi dudaklarıma uzatışın… bütün bunlar ve şu an aklıma gelmeyen bir sürü halin bana ennn güzel 30 yaş hediyesi.

Mutluluğumsunuz, seni va babanı çok seviyorum ve her şeyinizle gurur duyuyorum.

5 Ocak 2010 Salı

Kayınvalidem der ki ...: )

Benim arayışlarım üzerine daha önce de söylediği güzel bir özlü sözü tekrar gündeme getirdi babaannemiz: " İlk bebekler dermiş ki: Anamın ilki olacağıma dağdaki tilki olaydım!!! " :)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Tracy Hogg İle Tanışma ve İlk Denemeler



Deniz 6 aylık olmaya doğru hızla ilerliyor. İyi huylu güzel bebeğim bize fazla zorluk yaşatmamaya devam ediyor. Yalnız uyku saatleri hariç. Sorun, kendisini kucağımızda sallayarak veya odada ileri geri yürüyerek uyumaya alıştırmış olmamız. Yani gene kızımın çıkardığı bir zorluk yok, aslında kendimiz ettik kendimiz buluyoruz! İlk zamanlnar Denizcik beslenmelerden sonra gaz çıkarma pozisyonunda uyuyordu, sonraları da en kolay uykuya daldığı şekle, yani dik pozisyonda omuzumuzda tutup odada ileri geri yürümeye devam ettik. O zamanlar hem biz kızımızla kucak kucağa durmaktan, onu koklamaktan büyük zevk alıyorduk, hem de ağırlığı az olduğu için bu durum bizde bir zorluğa neden olmuyordu. Şimdi 6 aya yaklaşırken, bizim onu kucaklamaktan aldığımız zevkte hiçbir azalma yok, fakat hanfendinin kilosunda baya bir artış var! Artık uyuması 8-10 dakika da sürse, 8-9 kilo civarında olduğu için bizim belimiz buna dayanmıyor. Ayrıca diş rahatsızlığından, veya artık sütün yeterli gelmeyişiyle beraber açlıktan, veya doktorumuzun dediği gibi bu aralar ortaya çıkan anneyi kaybetme korkusundan geceleri uyanmaya başladı Deniz. Sebebi her ne olursa olsun ağlayarak uyanıyor ve emzirmeden uyumuyor. Bazen 1-2 saatte bir uyandığında en son uyanışında emzirdiysem gene kucakta ileri geri yürüyerek uyutuyorum. Tahmin edersiniz ki gecenin köründe yataktan çıkıp 8-9 kiloluk bir bebeyle bunu yapmak çok zor oluyor. İşin içine bir de günde 3 kez uyuduğu gündüz uykuları girince bir de bakıyorum ki gündüz 2-3 kere (bazen memede uyuduğu için gerek kalmıyor) gecede de 2-3kez ortalama 10'ar dakika (bazen daha uzun) Deniz'i kucağımda ninni söyleyip yürüyerek uyutmam gerekmiş.

ÇÖZÜM BİLEN VAR MI?

Durum böyle olunca aldı beni bir düşünce. Bu halimiz ne olacak? Bu kızı böyle alıştırdık, çok hata ettik. Günden güne ağırlaşıyor, alışkanlığı ise yer ediyor. Peki kendi kendine uyumaya alıştırmanın bir yolu yok mudur acaba? Birkaç sefer yatağa uyanıkken koyup poposundan pişpişleyerek ve alışık olduğu ninniyi söyleyerek uyutmaya çalıştım. Önce oyun zannedip yatakta eğlendi, sonra var gücüyle ağlamaya başladı.45 dakika uğraştan sonra sonuç başarısız.

FERBER ve TRACY HOGG

İnternete girip bir araştırma yaptığımda başka blogcu annelerin Tracy Hogg'dan ve Ferber'den bahsettiklerini gördüm. İkisinin de bebeklere kendi kendine uyumayı öğretme yöntemlerini daha önce kabaca duymuştum. Bir kere ikisi de kendi kendine uyumanın ve gece uyanmamanın bebeklere öğretilmesi gereken eylemler olduğunda hemfikir. Bu konuda ipler bebelere bırakılmayacak, onlara öğretilecek, rehberlik edilecek, rahat rahat uyuyan mutlu bebekler olmalarını ancak biz sağlarız. Eyvallah! Hemfikir oldukları bir konu da gece yatma vaktinden çnce kesinlikle bir "uyku öncesi rutini" oluşturmak gerektiği. Yani büyük olasılıkla banyo, alt değişikliği, ninni, kitap okuma, sarılıp iletişim kurma gibi aktivitelerden oluşan rutin sayesinde bebek uykuya hazırlanacak, artık uyku vakti geldiğini anlayacak. Her akşam bunlar tekrar edile edile bunlardan sonra uyumaya alışacak. Buna da eyvallah!
Ferber, kendi kendine sağlıklı bir uyku yolunda bebeğin ağlamasının ona kesinlikle bir zarar vermeyeceğini savunuyor. Uyku öncesi rutinlerden sonra onunla konuşup iyi geceler dileyip yatağına yatırın ve odayı terk edin diyor. Ağlamaya başlarsa (tabii ki de başlayacak!) yanına hemen gitmeyin, 5 dakika bekleyin. Sonra gittiğinizde bebeğinizi yataktan ASLA kaldırmayın, sadece konuşun, okşayın, pışpışlayın ve orada olduğunuzu söyleyin, tekrar çıkın diyor. Gene ağlaığında bu sefer 10 dakika bekleyip yanına gidin, aynı şeyi tekrar edin. Çok uzatmadan odadan çıkın ve ağlıyorsa bir daha yanına gitmeden önce 15 dakika bekleyin. Sonrasında uyuyana kadar 15 dakikada bir yanına gidip kontrol edin ama ASLA yatağından kaldırmayın diyor.
Bu yöntem bebeklerin çok ağlamalarına izin vermeyi gerektirdiği için anne babaların çoğunlukla kıyamadıkları bir yöntem (benim için de kesinlikle böyle). Anne babaya güvenmeyi yeni yeni öğrenen bir bebeği karanlıkta yalnız başına ağğlarken bırakmak onu korkutur, terk edilmiş gibi hissettiri ve ciddi güven sorunu yaşayabilir diye düşünüyorum.
Böyle düşünenlerden biri de Tracy Hogg. Onun yönteminde uyku öncesi rutini ve iyi geceler dileyip bebeği öpüp yatağa bırakma kısmı aynı. Ama bebek ağladığında anında yanına gelinmesi, yataktan alınması, sakinleşinceye kadar kucakta tutulması gerektiğini savunuyor. Kesinlikle sallama, yürüme, hoplatma vs değil, sadece kucakta tutulma ve konuşma. Sakin bir ses tonuyla "cenım benim ağlama sadece uyuyaaksın, biliyorum kendi kndine uyumak çok zor ama ben buradayım hiç merak etme" gibisinden, anlıyormuş gibi. Ağlama ve mızmızlanma kesilince tekrar yatırın, ağlamaya başlar başlamaz da tekrar kucağınıza alın diyor. Ve bunu aynı şekilde bebek uyuyana kadar, gerekirse 1-1,5 saat devam ettirin diyor. Tabii bu da bebeği belki 100 kere alıp alıp geri yatırmak demek olacağından sıkı bel-sırt-kol kası lazım! Ayrıca muhtemelen bebecik sürekli ağlayacağından sıkı sinir sistemi de...
Gene de bu Tracy teyzenin yöntemini okumaya incelemeye değer buldum. Netekim diğer bloglarda ve forumlarda da bunu uygulayıp başarılı olan, bir takım sorunlarını Tracy Hogg yardımıyla çözen annelere rastladım. Hemen bir kitapçıdan "Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler" şeklinde iddialı ismi olan kitabı edindim ve bir günde neredeyse tamamını okudum. Tracy Hogg, yüzlerce bebeğe bakmış, sorunları olan anne babaların sorunlarını gerçekten mucizevi şekilde hızla çözmüş bir bebek hemşiresiymiş. Söylediği şeyin temeli bence de gayet mantıklı ve aslında az çok bildiğimiz ama bazen (veya sık sık)göz ardı ettiğimiz birşey. Bebeklerin hayatında düzenin çok büyük önemi vardır diyor. Onların hayatını bir sonraki adımın ne olacağını bildikleri bir rutin içinde devam ettirmelerini sağlamalıyız diyor. Kesin saatlere bağlı bir program yapmamakla birlikte sabah 7 de kalkışla başlayan, akşam 19:30'da biten, "beslenme, aktivite, uyku, beslenme, aktivite, uyku" şeklinde devam eden bir rutini uygun buluyor. Bebeğin yaşına göre aktivitelerin ve uykunun kaçar saat olacağı, beslenmenin kaç saatte bir yapılacağı değişiyor tabii. Ama temelde 4 aydan sonra bebeklerin 4 saatte bir beslenmelerini ve gece boyunca hiç emzirilmeden 6-7 saat rahatlıkla uyuyabileceklerini salık veriyor! Benim kızımın 6 aylık haliyle hala 2 saatte bir meme emmesinin pek de mantıklı olmadığını biliyordum da nedense kafama dank etmesi için bir yerden okumam gerekiyormuş! Genelde verdiği örnekler ve anlattığı şeyler mantıklı ve güzel gelince bizim kıza bu yatır/kaldır yöntemiyle kendi kendine uyku uyumayı öğreteyim ve düzenini Tracy'nin anlattığı rutine benzetip meme zamanını 4 saatte bir e çıkarayım diye karar verdim. Zaten aslında Deniz'in 8'de uyanıp 2 saat uyanık kalıp 1 saat uyumak, 2 saat uyanık kalıp 1 saat uyumak şeklinde bir düzeni iyi kötü var. Yalnız meme saatleri bu düzen içinde sağa sola, yaklaşık 2 saatte bir olacak şekilde serpiştirilmiş durumda. Bir de bahsettiğim kucakta uyutma sorunumuz var.

YENİ DÜZEN DENEMELERİ

Bizim Tracy, benimki gibi yarım yamalak düzenli veya düzensiz bebeleri günlük rutine oturtmak için neler yapılacağını anlatmış. Bu sabah başladım. Tek farkla, kitapta 7 de başlayıp 19:30 da son bulan günü ben 8-20:30 arası planladım. Böylesi bizim aile hayatımıza ve babanın kızıyla biraz vakit geçirmesine daha uygun olur diye düşündüm (aslına bakarsanız bu Tracy'nin yapmayın dediği bir şey! Bebeği kendi hayat temponuza uydurmayın, onun uykuya ihtiyacı var, siz ona uyun diyor) Sabah uyanışından sonra meme emmede ve 2 saat aktivite yapmada (oyun oynamak ayaklarını tutmak, gülüp eğlenmek, normal şeyler yani) bir sorun tabii ki yaşamadım. Uyku vakti gelince, yatır/kaldır denemsine giriştim. Perdeleri indirip pijama giydirerek bir nevi uyku öncesi rutin uyguladım ve Deniz'e sarılıp öpüp yatağına koydum. Zaten uykusu gelmiş olan Deniz, birden kendi kendine uyumaya başladı! - demeyi ne kadar da çok isterdim!!! Tabii ki ve ne yazık ki hiiiç de böyle olmadı. Yatağa koyar koymaz ağlamaya başladı. Ben de hemen kucakladım sarılıp tatlı sesle konuşmaya başladım. Sakinleşince tekrar yatağa koydum, bir iki yapıştan sonra artık kucağıma aldığımda da susmayan bir bebeğim oldu! Sürekli olarak en yüksek perdeden ve sanki ıkınarak, boğazını yırtarak ve poposunu dışarı doğru ittirip kendini kasarak ağlıyordu. Bana kitaplardan bebek bakımı öğrenilmez, bebek sevgiyle büyür demesine rağmen (ki ben de böyle düşünüyorum zaten sevgisiz büyütmek gibi birşey düşünmüyorum) babaanne de bu denemeyi yapmamı kabul etmişti. Fakat bu böğürtülü ağlamalar sonucu yanımıza gelip müdahale edeceği kesin gibi olduğundan ve tabii ben kendim de kızıma kıyamadığımdan 10 dakika içinde pes ettim. Sallanmadığım sürece kucakta olmasına rağmen ağlayan Deniz ancak odanın içinde turlamaya başlayınca sakinleşti ve sakinleşir sakinleşmez omuzumda uyudu.

SORULAR BİRBİRİNİ KOVALIYORRRR...

Bu biliyorum ki yapılmaması gereken en birinci şey. Birşeye başlamak sonra bebek çok ağladı diye bundan vazgeçip tekrar onun istediğine dönmek. Bu bebişe "demek böyle çok ağlarsam annem benim istediğimi yapacak" demektir. Ama bildiğim halde yaptım. Zaten kucakta uyumaya alıştırmanın da yanlış olduğunu bilmiyor muydum??

Şimdi ne yapacağım? Deniz'i bir rutine oturtmaya, gündüz uykularını ve gece uykusunu aynı saatlerde aynı hazırlıklar sonrası uyumasını sağlamaya çalışacağım. Bu sırada zırt pırt değil 4 saatte bir beslemeye çalışacağım. Zaten masada otururken bizim yemeklerimize saldırmaya başladığı için doktorumuzu telefonla arayıp ek gıdalara geçmek için izin istemiştik. Öğlenleri kabak-havuç-patatesten oluşan sebze çorbası, akşamları da hazır tahıllı kaşık maması vermeye başladık. Yeni birşeyler denemekten ve karnının doymasından Deniz de çok memenun görünüyor. Bu da memeye düşkünlüğünü azaltıcı bir avantaj olacak sanırım. Rutine oturup aynı saatlerde uyumaya alışınca belki daha kolay uyumaya da başlar diye umuyorum. Kendi kendine uyumayı şimdilik bir süre daha rafa kaldırsam da hiç olmazsa hızlıca, beni çok yormadan uyumasını, veya kucağımda ben otururken uyumasını hedefleyebilirim. Daha şanslıysan daha ileri gidip yatağında pışpışlayarak veya ninni söyleyerek uyutmayı tekrar denerim. Tekrar tekrar ısrarla denersem sonunda bu şekilde uyumaya başlar mı acaba???

Veya "bebek büyütmenin kolay olduğunu kim söyledi, önceden böyle alıştırmasaydın kardeşim, şimdi başa gelen çekilir bırak çocukçağızla uğraşmayı" der, eskisi gibi devam eder, geceleri biraz uykusuzluk ve biraz da (biraz değil aslında bayaaa) bel ağrısına razı olurum.

Zaten aslına bakarsanız bir yanım da (geleneksel anne yanım) diyor ki "bebeğin mutlu, yüzünde güller açıyor, boyu kilosu gelişimi mükemmel, seninle ilişkisi mükemmel, kendi kendine vakit geçiriyor, az veya çok gündüz uykusu uyuyor, geceleri kalkması çok sık değil, ek gıdalara geçişi ve çoğu yeniliğe açık, kısacası çoğu annenin özeneceği meleklikte bir bebeğin var. Ne diye hala uğraşıyorsun? Mutlu ve sorunsuz bebeğini zorla sinir hastası mı yapacaksın? Ayakta gezerek uyutmayı değiştir, oturmaya falan yumuşak bir geçiş yap, sonrasında da bebeğine sarılmanın onu koklamanın kucağında uyutmanın ve memenden beslemenin keyfini sür. Zaten büyüyecek ve bunları bırakacak, senden uzaklaşacak." Hem kendimi hem bebeğimi üzmeyip bu mutlu birlikteliğimize böylece devam edebilirim gayet güzel. Başka "bilinçli" annelerin bloglarının ve okuduğum kitapların kendimi kötü hissetirmesine, yanlış davranan anne durumuna sokmasına izin vermemeliyim belki de..

Gelin, bu konuda kendi deneyimlerinizi ve duygularınızı paylaşın. Bu konuların bütün annelerde benzer duygulara ve tereddütlere neden olduğuna eminim. Paylaşmak, başkalarının deneyimlerini duymak, çeşitli bakış açılarını değerlendirmek sanırım karar vermenin en sağlıklı yolu. Ben ayrıca yarından sonra doktorumuzla randevumda da konuyla ilgili sorularımı soracağım. Gerçi siz de bilirsiniz ki ne kadar doktor varsa o kadar farklı cevap var!

Doktora sorulacak sorular:
1- 6 aylık, artık ek basine geçmiş bir bebeğin ne kadar sık meme emmesi gerekir?
2- 6 aylık bebek gece kaç saat kesintisiz uyur, neden uyanıyor olabilir?
3- Şu an babaanne bizde olduğu için tek ekstra odamızda o kalıyor. Deniz'i ayrı odaya yatırmamın bir ay kadar daha gecikmesinde sakınca var mı?
4- Gündüz uykularını kaç saat uyumalı, toplamda ne kadar uyumalı?