Bağlar ve dağlar
Evet, istiyorum. Karar verdim ki ben bağda veya dağda bir ev istiyorum. Daha da iyisi Manisa’daki üzüm bağları, hem bağ hem dağ havası. Haydi o kadarı olmasın, bir arsası içinde olsun meyveli sebzeli. Deniz meniz , manzara falan peşinde de değilim ha, ayağım toprağa bassın, kızım oyun hamuru yerine çamurlarla oynasın, ağaca tırmanıp meyve toplayayım, çimen ve toprak kokusu alsın burnum. İşte budur. Buraya gelmeden önce çok gözümde tütmüştü zaten doğa. Bana böyle olur zaman zaman. Şehir üstüme üstüme gelir. Sadece betonuyla binasıyla trafiğiyle değil, şıklığıyla, yapaylığıyla, gösterişiyle, para hesap kitabıyla alışkanlıklarıyla gelir. Aslında garip, duyan da beni doğanın kucağında yaşayıp şehre sonradan gelmiş de alışmakta zorlanıyor sanır! Alakası yok, ama öyleymiş gibi hissederim işte. Bu aralar en kafamı kurcalayan meseledir, Deniz’in bilgisayar-okul-ev-dersane-özel ders-tüketim çılgınlığı döngüsü içinde yaşayan bir çocuk olmamasını sağlamak isteğim. Kendim de bu döngünün benzerinin içinde kaybolmuş bir yetişkin olmak istemiyorum.
İstiyorum ki doğayı seven ve tanıyan bir çocuk yetiştireyim. Ama senede bir okulla “organik tarım” gezisine giderek veya havyaları hayvanat bahçesinde ziyaret ederek değil. Nasıl anlatayım, bunlar onun hayatının doğal bir parçası olmalı. Benim hayatımın da. Hayatımızın bir kısmını, ne bileyim belki birkaç ayımızı geçirebileceğimiz, hafta sonları gidebileceğimiz bir kır-bağ-dağ vs evi. Bir büyük bahçe. Belki de tekrar üniversite yıllarındaki gibi kampçılığa başlamalıyım? Maaile. Denizle beraber çadırı alıp her seferinde başka bir doğa parçasını bahçemiz yapsak..
Neyse, hayali bırakalım, daha küçük ve gerçekçi hedeflerle başlayalım. Mesela İstanbul’a yakın ama doğa ile iç içe bir kulübe edinmek. Aklımız estikçe kolayca gidip gelebileceğimiz, lüksten uzak. Sonra şu işler güçler bir düzene girsin, ne olacağımız belli olsun da belki İzmir’e yerleşiriz. Hem Ege’nin denizine, doğasına yakın, hem küçük şehir, hem büyük. Aman zaten bu İstanbul iyi hoş da eziyetinden ve zorluklarından başka nesini yaşıyoruz ki allasen?
Ama şimdilik, bu yolda en kolay hedefi koyayım önümüze. Evi bahçe içinde olan arkadaşlar, bekleyin, her hafta sonu birinizdeyiz!
Özlemcim sana bu yazında nasıl hak verdim anlatamam. Hemde benim çocukluğum hakikatten senin anlattığın gibi çamurla,çimle,denizle,çiçekle,böcekle...iç içe geçti ve sonradan bu İstanbul denen yere hiç alışamadım.Uzun bir süre Ayvalık'a gidemediğim zamanlarda çektiğim özlem o kadar büyür ki ağladığım bile olur. Senin Deniz için duyduğun kaygılarının hepsini bende ileride olucak çocuğum için duyuyorum. En çok ta benim gibi doğayla içiçe, bilgisayardan,tvden,dersaneden,gereksiz hırslardan uzak bir çocukluk yaşatamamaktan korkuyorum... PELİN TUNÇLUDEMİR
YanıtlaSilHayhay buyrun arkadasım yasak bahçemizin çimleri çiçekleri seni ve Denizi davet ediyor. Ne! yasak mı dedim? olsun yasaklar da çiğnenmek için değil midir ???
YanıtlaSil