13 Eylül 2009 Pazar

Birkaç küçük eğlenceli tespit

-Kızımızı görmeye Polonya'da yaşayan büyük anneannesi ve büyük teyzesi (benim anneannem ve teyzem) geldiler. Gördüm ki horoz sesi (kukkurikku) gibi pek çok hayvan ve doğa sesini bizden oldukça farklı seslendiren Polonyalılar bebek konuşması için aynı bizim gibi "agu" kelimesini kullanıyorlar.

- Gene kültürler arası benzerlik tespiti. Hem Manisa'lı babaanneden, hem Polonyalı anneanne ve büyük anneanneden farklı zamanlarda bebek bakmakla ilgili kelimesi kelimesine aynı yorumu duymak beni oldukça şaşırttı:
"İnsan bebeği ne zor büyüyor. Diğer hayvanların yavruları doğduklarında ayağa kalkıveriyorlar ama insan yavrusu ne kadar çaresiz. Daha yıllaaarca annesinden ilgi ve bakıma muhtaç. Boşuna annelerin hakkı ödenmez dememişler!"
Bir de 'ayağına çorap giy sütünü üşütürsün' uyarısını kendi dillerinde kelimesi kelimesine bu sekilde yaptılar. Demek bu dunya anneanne-babaannelerince kabul görmüş bir mitmiş. Oysa günümüzün anne bebek dergilerinin ve ilgili internet sitelerinin birkaçında 'doğru bilinen yanlişlar' listesinin başını çekiyor bu söz!

- Normalde nazara pek de inanmayan, böyle seylere gülüp gecen ben, kızım soz konusu olunca ' inşallah ' ve 'masallah' sız bir cümle kurmaz oldum!! Neme lazım, bir de nazar diye bisey varsa, kızım benim yüzümden gozlere gelmesin, MAZALLAH!!

- Anne olunca normalde kullanmadığınız işlerde sol elinizi kullanmak konusunda, hatta bazen (örneğin yere düşen bişeyleri almak için) ayağınızı kullanmakta ustalaşıyorsunuz!

- Kulaklarınız bir kedi gibi iyi duymaya başlıyor, özellikle bebek ve çocuk ağlamalarına karşı hassaslaşıyorlar. Kocanızın kulakları ise tam tersine, özellikle de daha önce tavşan gibi uyuyan kocalar uykularında hiçbir şeyi duymaz oluyorlar!

Not: Pazartesi (yarın) bebeğimizle ilk gerçek uzun tatilimize çıkıyor ve geç de olsa kendimizi Ege kıyılarına vuruyor olduğumuzdan emzirmeyle ilgili devam yazısını sonraya erteliyorum. İlk sefer olduğundan kızın eşyalarını toplamam ve bir şey atlamadığımdan emin olmam uzun süreceğinden artık kendimi bavul toplamaya konsantre etsem iyi olur. Gelince bir tane de "bebekle seyahat" yazısı benden...

Veronika Deniz 2 Aylık !



Geçen hafta (7 Eylül) kızımız tam 2 ayını devirdi. Tam da bu günlerde hal ve tavırlarında belirgin değişiklikler olmaya başladı. Zaten cuma günü kontrol ve aşılar için doktorumuza gittiğimizde bunların 2 aylık bebek halleri olduğunu öğrendik. Doktorumuzun değimiyle kızımız artık "insan oldu". Bu çağlarda bebekler yavaş yavaş kendilerinin ayrı bir birey olduklarını anlamaya başlıyorlarmış. Bu dönem, bebeğimize oyuncak almaya başlayabileceğimiz dönemmiş. Özellikle dikkatini çekecek parlak renkli oyuncakları ve objeleri etrafına koyup onu yüzüstü yatırarak bunlara uzanmaya çalışması kasları için iyi bir egzersizmiş. Hem görme, hem dokunma, hem işitme duyularına hitap eden müzikli, renkli, hareketli oyuncaklı "egzersiz arkadaşı" denen zımbırtılar veya oturaklar onu eğlendirir ve beynini uyararak zekasını geliştirirmiş. Gerçekten de bizimki Engin Abisinin hediye ettiği müzikli oyuncaklı oturakta (anakucağı deniyor bunlara sanırım) git gide daha çok sıkılmadan vakit geçirmeye başladı. Bir de yatağında onunla beraber bulunacak bir uyku arkadaşı oyuncağı olursa ilerde başka bir yerde geceyi geçirmesi gerektiğinde o uyku arkadaşının yanında olması sayesinde yerini çok yadırgamadan kolay uyuyacağını söyledi doktorumuz. Yani duyduk duymadık demeyin! Kızımıza peluş ve tüylü oyuncaklar gibi çok toz tutmayan, ağzına sokmasında sakınca olmayan, tercihen plastik bir uyku arkadaşı arıyoruz! Bu konuda tecrübesi olan, tavsiyede bulunabilecek annelerden haber bekliyoruz!


Deniz'in sağlığına ve ölçülerine gelince, neyse ki herşey fazlasıyla yolunda. Kızımız 1 ayda 7 cm uzayıp 64,3 cm boya, 6 kilo 350 gram ağırlığa ulaşmış. Doktorun gösterdiği normal gelişim grafiklerinin yerle bir eden değerler bunlar! Görüntüsünün hiç de 2 aylık gibi olmadığını doktor da onayladı. Yani kızımız artık tescilli tosun!

Kontrolden sonra aşıları difteri,tetanoz, asellüler boğmaca, inaktive çocuk felci, HIB içeren karma aşı, verem aşısı ve ROTA virüsü aşısı yapıldı. Tabii kısa hayatının en kötü ve acı verici deneyimini yaşayan Denizcik öyle çığlıklar atarak ağladı ki bugüne kadar olmadığı gibi kıpkırmızı oldu, hatta sakinleştikten sonra da yüzünde morumsu kırmızı noktacıklar kaldı. O şiddetli ağlamada patlayan kılcal damarlarmış bunlar ve bazen çok fazla öksüren veya ağlayan bebeklerde görülürmüş.

İkinci aya girişimizle beraber bizim kızda belirgin değişiklikler olduğundan bahsetmiştim ya, bunlar hayatımızı çok renklendiren ve gelecekte bizi ne kadar keyifli günlerin beklediği konusunda bir ön gösteri olan tepkiler. Yani gülücükler ve agular.. Nefis bir duygu! 2 aydır karşılıksız seven bir aşıkken birden sevgilisinden "ben de sana karşı boş değilim" tipinde cilveler görmeye başlayan bir aşığa dönüştük! Artık kızımız da bize gözlerimizin içine bakarak kocaman gülücükler atıyor, biz onunla konuşunca bize kendi dilinde karşılık veriyor. Anne baba olmanın en büyük ödülü, çocuğunuzun sizi görünce sevindiğini görmek, sevgisini o tatlı gülümseyişte hissetmek olsa gerek! Bunlarn beraber atacağımız adımlardan ne kadar küçücük bir tanesi olduğunu düşününce gelecek günleri iple çekiyorum.
Ayrıca kızımız son 3 gecedir ilk emmeye kadar 5 saat kesintisiz uyumaya başladı. Sonra 3 saatte bir acıkıyor gene. Bu da geceleri sadece 2 kez emzirmeye kalkmaya başladım demek oluyor. O emzirmelerde de nerdeyse uyanmadığı için gazını çıkarıp yatağına geri koyuyorum, ikimiz de uyumaya devam ediyoruz güzel güzel.
Bence gayet iyi bir gece performansı.

Deniz bir de arkadaş edinmiş gibi görünüyor. Gülücük gönderdiği bir tek biz anne babası değiliz. Bir de alt değiştirme minderinin yanındaki duvarda asılı turuncu zürafayı her gördüğünde gülüyor ve altını değiştirirken gözlerini ondan ayırmadan zürafayla konuşup duruyor! Onun hiç tepki göstermeyişine pek aldırmıyor sanki. Sanırım Deniz için önemli olan oraya her geldiğinde zürafanın orda kendisini bekliyor olması :)

4 Eylül 2009 Cuma

Emzirmek Zor Zanaat! (özellikle ilk günlerde) -bol memeuçlu bir yazı!-

Emzirmeyle ilgili ilk öğrendiğim konulardan biri "ne kadar erken başlarsa o kadar iyi" idi. O kadar ki, doğumdan hemen sonra bebeği annenin kucağına verirler ya, o anda emzirmeye başlamak, hem bebek için iyiymiş, hem de plasentanın yerinden ayrılıp çıkmasını kolaylaştırırmış. Ben de yapabilirsem hemen o an memeyi ağzına vermeyi hayal ediyordum başta ama o kadar enerji sarf edilen zor bir doğumdan sonra böyle birşeyin ancak hayal olduğunu anladım. Hatta doğumdan birkaç saat sonra hemşireler kızımı getirip emsin diye mememe verdiklerinde bile benim pek bebek emzirecek halim yoktu, daha çok "alın şunu, ben çok yorgunum" hissi içindeydim, ne yalan söyleyeyim. Ancak biraz uyuduktan ve kan takviyesi aldıktan sonra (doğumdan sonra baya kan kaybettiğim içindi halsizliğim) "yaşasın, anne oldum, verim kızımı emzireyim" diyebildim. O zaman da minik kuzu meme ucunu tutamadı, çünkü uç tam çıkmamıştı. Ben doğumdan önce "meme ucunuz emzirmeye uygun mu" tipi yazıları okuyup kendiminkini uygun zannederdim. Nasıl bir uç olması gerektiğini tam bilmediğimdenmiş. Konuyu açıklığa kavuşturan foto veya çizim bulamadım, üşenmedim kendim çizdim.



Neyse ki bu fazla sorun olmadı. Hemşireler hemen silikon memeucu getirdiler ve bu siper kullanışlı yapay memeucu ile kolayca emzirmeye başladım. Bir iki emzirme sonra zaten memeucum çıktı ve Deniz kolayca emmeye devam etti. Ama bebeği çok küçük (veya memesi çok büyük) olan bazı anneler sonra da kullanmaya devam ediyorlar, çok da memnunlar.

Asıl emzirme zorluklarını eve geçtikten sonra gördüm diyebilirim. Deniz (normal olarak) çok sık ve düzensiz emiyordu ve memeuçlarım bu şiddetli emişlere pek dayanamadılar, çok acımaya başladılar. Sürekli sürdüğüm kreme ve hamileliğimde yaptığım emzirme hazırlığına rağmen. "meme uçlarının kabalaştırılması" denen bu hazırlık, meme uçlarına eczanelerde satılan %70'lik alkolün sabah akşam sürülmesinden ibaret. Böylece ço ince derili olan meme ucu biraz olsun "kabalaşıyor" ve emme denen travmatik olaya karşı dayanıklılaşıyor. Hatta Anadolu'nun köylerinde kadınlar aynı amaçla rakı kullanırlarmış.

Sonradan öğrendiğim başka bir hazırlık da doğumdan önce meme uçlarına rendelenmiş soğan sürmek. Tecrübeli bir iki annenin yalancısıyım!

Dediğim gibi ben bu alkol yöntemini uyguladım, Lansinoh'un iki arkadaşım tarafından çok tavsiye edilen kremini sürekli kullandım, gene de ikinci gün meme uçlarım haşat oldu! Hatta bir keresinde Deniz içtiği sütün birazını kanlı kustu. Ama taze kırmızı kan değil de pıhtı parçaları gibi. Sanırım zavallım emerken memeden sızan benim kanımın da tadına bakmış olacak!

Tabii bu yazdıklarım sizi korkutmasın ve yıldırmasın diye eklemeliyim hemen, çünkü pek çok doğuran arkadaşım hiç bir meme sorunu yaşamadan bebelerini emzirdiler!
Ayrıca benim gibi sorunun üstüne üstüne gitmeye hiç gerek yok, daha önce bahsettiğim silikon memeucunu kullanınca acıyan memeler baya bir rahatlar sanırım. Ben neden öyle yapmadım, inanın o zaman aklıma gelmedi!

DEVAM EDECEK...DEVAM EDECEK...DEVAM EDECEK...