28 Kasım 2013 Perşembe

Uzun Zaman Sonra Yazmak

Uyku ile uyanıklık arasında, bilincin git gide seyreldiği o ince çizgideyim. Yanağımda yastığın yumuşaklığını hala hissettiğime göre henüz tam olarak uykuya dalmamış olmalıyım. Demek ki gözümün önüne gelen çizgili defter sayfası görüntüsü bir rüya olamaz. Parmağımın ucunu dilimle nemlendirip çevirdiğim mavi çizgili sayfaların fazlaca çevrilmekten biraz kıvrık duran köşelerini net bir şekilde görüyorum. Sayfaları hızlı hızlı çevirirken çıkan hışırtılı ses bile kulağıma geliyor. Görmesem de biliyorum, her sayfanın solunda, kenardan 2 -3 cm içeride dikey bir kırmızı çizgi var. Ne arıyorum, bu sayfalar hangi deftere ait, hatta o an kaç yaşındayım, hiçbirini bilmiyorum. Ama gözlerimi açtığımda (demek ki bunları görürken gözlerim kapalıymış) o defterin sayfalarını karıştırmaya ve içine "bu sefer çok özenli ve düzgün bir el yazısıyla yazacağım" diye kendime söz vererek başlayıp birkaç sayfa sonra gene dağınık yazıma döndüğüm o okul defterlerinden herhangi birine keskin bir özlem duyuyorum.Gene de hastalıklı uyku hali, bu özlemden daha ağır basıyor. Göz kapaklarım ve bilincim uykuya yenik düşüyor ve kendimi derin bir uykunun karanlık sularına bırakıyorum. Uyandığımda aklımda görülmüş bir rüya değil, uykuya dalmadan önceki derin özlem duygusu var. Deftere özlem. Yemeğimi yerken, gazeteye göz atarken acele etmeden bu duyguyu inceliyor,kendiliğinden geldiği gibi gitti mi diye yokluyor, nereden gelip hastalıktan tam uyumak üzere olan yorgun zihnime peydah olduğunu anlamaya çalışıyorum. Sonunda, insanın ağzında kalan kaybetmek istemediği güzel bir tad, unutmak istemediği tatlı bir rüya veya eskilerden kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş bir hatıra gibi orada belli belirsiz duran bu duyguyu yazmak üzere kitaplığımdan çok sevdiğim kırmızı kaplı, çizgili defterimi alıyorum. Ve işte böylece, uzun zaman sonra tekrar, yazıyorum.