27 Mayıs 2010 Perşembe

Bir Şiir

Yılmaz Erdoğan bir şiir yazmış.. Bence çokk güzel. O bunu bir sevgiliye hitaben yazmış anlaşılan ama özellikle sonundaki koyu yazdığım kısım, bir annenin veya babanın bebeğine söyledikleri olmaya o kadar uygun ki! Bu son kıta benim kızıma olan duygularımı benden iyi anlatmış... Canım kızım, Deniz'ime ithaf ediyorum.

SANA BAKMAK

Herşey yapılabilir
Bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin, uçurtma mesela.
Altına konulabilir
Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın.
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine..


Bir beyaz kağıda
Herşey yazılabilir,
Senin dışında..
Güzelliğine benzetme bulmak zor,
Sen iyisimi sana benzemeye çalışan
Herşeyden:
Bir gülden bir ilk, bir sonbahardan sor.
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin..
Ve benim
Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim..
Anlarım bitkiden filan
Ama anlatamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla


Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok..
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden, açan soran, bere budak yok
Bir şiir istersin
"içinde benzetmeler" olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel birşey yok


Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım..
Olan olmayan, acıtan sancıtan..
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Severadım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine..


Sana bakmak
Suya bakmaktır..
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır..


Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar..
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvan değil tüccarlardır
Sen öyle göz,
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktır..


Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya başlar


Verdiğim bütün sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz..
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz


Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır.
Her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır..
gördüğün suretten utanmak..
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır..
sana bakmak
Allah’a inanmaktır.

11 Aylık Olurken Deniz'in Halleri

Haftaya tam 11 aylık oluyor tontiş. Resmen büyüdü, abla oldu! uzunca bir ara da verdiğim için biriken konuları kısaca aktaralım bakalım:

DİŞLER

3 aylıkken diş etleri kaşınmaya başladı, "erkenden çıkacak galiba dişleri" derken 9 aylık olduğunda hala diş yoktu ortada! Sadece arada bir artıp azalan diş eti kaşıntıları ve huysuzluklar. Huyunda en ufak değişikliği, uykusuz geçen bir geceyi veya yükselen ateşi (meğer hasta olmuş kuzum) "herhalde bu sefer diş gerçekten çıkıyor" diye yorumlayan bir anne-baba. Ve sonunda 10 aylık olmak üzereyken ilk dişini ben gördüm. Genelde alttan tam ortadaki dişler ilk çıkar ya, benim kızım üstten ve yandan çıkardı ilk dişini! Sonra onun tam simetriğindeki ve gene üst ortalardan biri hemen takip etti. Şu an 3 diş, hepsi üst sırada olmak üzere yarım yarım çıktı, altakkilerden biri baş vermek üzere, elime geliyor ve en arkadakiler çok kaşınıyor galiba, çünkü eli sürekli ağzının arkalarında. Yani durdu durdu, hepsini peş peşe çıkarıyor. Gene de çok huyusuz değil kuzum, sadece bazı geceler memeye yapışık yatmak istiyor, ayırıp yatağına koyunca zırt pırt (mesela yarım saatte bir) kulağını çekiştirerek uyanıyor. Bir de bugünlerde acayip bir şekilde bana düşkün oldu. Eskiden gece uyandığında babası onu tekrar uyutabilirdi, veya sabah çok erken kalktığında babası onu kucağında uyuturdu işe gitmeden, şimdi kesinlikle beni istiyor. Gündüzleri de aynı odada bile olsak onunla ilgilenmemi talep ediyor. Bunların de sebebi diş çıkarıyor olmasından kaynaklı naz mı acaba?

Diş kaşıyıcılarını tekrar buzluğa atmaya başladım. Ama gene de bizimkinin en sevdiği diş kaşıyıcıları Arnavutköy hıyarı, prasa ve taze soğan. Hatta doktora gittiğimiz bir gün prasasını elinden bırakmamıştı da o şekilde elde prasayla gitmiştik. Pediatri bölümünde meşhur olduk tabii, prasalı bebek olarak :)

BESLENME

Deniz çok küçüklükten itibaren (sanırım 8 aylıktan falan) püre yemeyi bıraktı. Kahvaltısını peynir, pekmez, ceviz, ekmek, meyve vs karıştırıp püre olarak veriyordum. 1-2 kaşık alıp bırakmaya başlayınca bir de tek tek vermeyi denedim. Baktım ki ağzını kuş gibi açıp yemeye devam ediyor, bu taktiği bütün öğünlere yaydım. Artık sebzeleri, etleri, et suyunda iyi haşlanmış makarna ve pirinci, kahvaltılık bütün malzemeleri elimle parça parça veriyorum. Dişleri yokken bunları damağında iyice ezip, resmen çiğneme hareketini yaparak ağzında geveleyip geveleyip yutuyordu. Hatta diyordum ki "Deniz dişe ihtiyaç duymuyor, o yüzden çıkarmıyor". Şimdi ön kesiciler çıktığı için sert şeyler, örneğin diş kaşıdığı salatalıklar daha büyük tehlike arz ediyorlar. Dikkat etmek gerek!
Deniz'in menüsünün kalabalıklaşması çok rahat oldu. Artık dışarı çıktığımızda yanımızda onun hazır maması yoksa bizim yediklerimizden ona uygun olanları yedirebiliyorum. Bir tek tuzlu, yağlı kızartma ve koruyucu vs içerebilecek ne olduğu belli olmayan şeylerden uzak tutuyorum. Kendilerinin en sevdiği yemek ise balık buğulama. Geçen gün bir de acıkmış ki, benim yedirme hızımı beğenmedi, tabaktan avuç avuç alıp ağzına tıkıştırdı! Bir elinde de taze soğanı, ohhh!! Bir rakısı eksik hanfendinin :)

Bu arada ne yedirsem bu çocuğa diye düşünürken arkadaşım faydalı bir link gönderdi. Bu sitede her aydan bebekler için güzel yemek tarifleri bulabilirsiniz.


UYKU

Uyku konusunda aylardır bir arpa boyu yol gitmedik :) Denizcim 8,5 aylıkken İstanbul Parenting Class'ın kurucusu psikolog Sinem hanımdan uyku konusunu görüşmek için bir randevu aldım. Aslında çok iyi bildiğim şeyleri bir de uzmanından duymak için. Beni şüphelerimden arındırsın diye, ikna etsin diye. Ferber yöntemi savunucularından. Ne olduğunu bilmeyenler önceki postlarımdan şuna bakabilirler, ayrıca şu bloglarda da bu konuda hem bilgi hem de uygulama örnekleri var. Çok okudum, araştırdım, Sinem hanım'la da görüştüm ve inandım ki kendi kendine uyuması hem bebeğimin hem benim yararıma olacak, çünkü ikimiz de deliksiz,kesintisiz uyuyunca güne daha mutlu ve dinlenmiş başlayacağız. Deniz çok ağır olduğu için kucakta gezdirerek uyutmaktan memede uyutmaya geçtiğimde "aman ne güzel oldu, artık belim ağrımayacak" diye düşünmüştüm. Oysa bu sefer belim değil memelerim acıyor! Deniz öncekinden daha da çok uyanmaya, ve meme emmeden uyumamaya başladı. Hatta bazen memeden ayırınca uyanıyor hemen, iyice dalmasını beklerken ben de koltukta sızıyorum. Uyanıp beni yanında bulamayan kocacım gelip beni uyandırıyor da ben koltuk tepesinde boyun tutulmasından, Deniz de tepetaklak kucağımdan düşmekten kurtuluyoruz. Sabahları uyandığı andan itibaren gözlerini ovuşturuyor kuzum, çünkü o da benim gibi tam dinlenemiyor. Üstelik artık sadece benimle uyuduğu için babayla görev paylaşımımız sıfır oldu. Bütün yük benim omuzlarımda (pardon memelerimde!) :)
Artık açlıktan değil uykuya geçmek için emzik niyetine beni emiyor. Bu yüzden gece emzirmelerini de ortadan kaldırma vaktş geldş de geçiyor. Bazı geceler yaptığım denemelerden biliyorum ki Deniz'ciği odasında yalnız bırakmayıp yanında kalsam ve onu sevip okşayarak uyutmaya çalışsam da meme istediği için aynı derece ağlayacak. O yüzden ağlatmışken bari kendi kendine uyumak uğruna ağlatayım da değsin. Emin'İn 3 günlük seyahatini fırsat biliyorum ve bu akşam komşumuz olan arkadaşşım Esin'in desteğiyle operasyona başlıyorum. Buradan da gün gün nasıl geçtiğini paylaşmayı umuyorum. Umarım bu yazı dizisi çok uzun sürmez, ve başarıyla son bulur! Bize şans dileyin!

Bakıcı-Yardımcı Seçimi

Bu kadar ara verirsen böyle olur işte! Şimdi hangi konudan başlasam bilemiyorum! Aklımda pek çok şey var, ama hepsi hala sadece “aklımda” . Bir türlü kaleme dökemiyorum veya eyleme geçemiyorum. Evdeki işleri de bahane edemem artık, çünkü benim yerime koşturan Nuran Hanım var artık. Tamam tamam itiraf ediyorum, galiba tembelliğe alıştım!
Hazır lafı geçmişken yeni yardımcımızdan bahsederek başlayayım.. Deniz bir süredir kendi kendine ayaklanıp sıralamaya başladığından ve tabii ki bu durum sağa sola kafasını çarpma, düşme, elini çekmeceye-kapıya kıstırma gibi kaza olasılıklarını çok arttırdığından sürekli kendisiyle ilgilenmek gerekiyor. Bir de 8-9 aylık olduğunda adımlarını güzelce atmaya başladı ve yürümenin zevkine varınca sürekli birisinin onu iki elinden tutup evin içinde turlamasını ister oldu. Tahmin edersiniz ki babasının ve benim bellerimiz için bu hiç de iyi olmadı! Dahası, Deniz hanımla oraya buraya yürümekten ve ona göz kulak olup onunla oynamaktan ne ev işi ne başka bir şeye zaman ayıramaz oldum. Küçük hacıyatmaz 40-45’er dakikalık uykular uyuduğundan bu zaman dilimleri de çok yetersiz geliyor herhangi bir işi bitirmek için. Bu yüzden gündeme geldi eve bir yardımcı almak. Haftada bir temizliğe gelen Emine Abla’mız vardı ama, evde yerlerde emekleyen, her bulduğunu ağzına sokan veya yalayan bir bıdık olunca haftada bir temizlik asla yeterli olmuyor. Ben de hem icabında Deniz’i emanet edebileceğim hem de evi çekip çevirecek bir yardımcı arayışına girdim. Nasıl birini bulmalı derken yardımıma tam da “Bakıcı Seçimi” konulu İstanbul Parenting Class sitesindeki bu yazı yetişti. Ben de yazıda dendiği gibi, öncelikle güler yüzlü, konuşkan, sevecen görünen, kendi çocuklarını büyütmüş, tecrübeli ama çok yaşlı olmayan bir bayan aramaya karar verdim. İnternetten bulduğum, sitesine bakınca profesyonel gibi görünen bir eleman bulma ajansının gayet gayrı ciddi yaklaşımı sonucu bu işin en iyi tavsiyeyle hallolucağını gördüm. Ajanslı çalışmanın avantajı da bu bayanları tanıyor, iyi ve zayıf yönlerini biliyor olmaları, ikamet kağıdı, nüfus cüzdanı fotokopisi ve sabıka kaydını size veriyor olmaları ve 2 ay içinde bir aksilik olursa size tekrar tekrar yeni alternatifleri ücretsiz getiriyor olmaları. Yani sonsuz değiştirme hakkınız var. Ücret olarak ise bayanla ne kadara anlaşırsanız o kadar meblayı bir seferlik ajansa da veriyorsunuz. Merak edenlere söyleyeyim: 700 tl veriyorum. Haftanın 3 günü geliyor. Temizlik yemek vs herşeyi yapıyor, Deniz'e de bakacak, hatta cuma akşamları biz dışarı cıkarsak geç saate kadar kalacak.


Bebekli bir arkadaşımın tavsiyesiyle aradığım ajans bana 3-4 alternatif sundu ve sonuçta Nuran hanım hayatımıza girdi. İyi de oldu! Daha önce birinde 4, bir başkasında 5 yıl çalışmış. Bu işleri biliyor. Referanslarından birini aradım, hep iyi şeyler söylediler. Gelir gelmez evi çekip çevirdi, detaylı köşe-bucak temizlikler yaptı. En önemlisi Deniz de kendisini pek sevdi! Gene de 1 aydır bizimle olmasına rağmen henüz Deniz’i ona bırakıp bir yere gitmişliğim yok. Yalnız 1-2 kez Deniz uyurken onu bırakıp kısa bir iki işimi hallettim, geldiğimde berber oynuyorlardı. Dün de ilk kez Nuran hanım ve Deniz pusetle sokağa çıktılar. Sokağa derken, gerçekten de bizim sokakta dolaştılar, ben de ara ara pencereden baktım. Aman Allahım! O ne güzel bir özgürlük duygusu!!  Az sonra uyanacak olan veya ilgi isteyerek peşimden emekleyen bir bıcır yok! Ne yapsam bilemedim bu sınırlı özgür zamanda. Ama bir yanım da kızımı merak etti ve sürekli pencereden bakmak istedi tabii. Normalde bu aralar benim peşimden ayrılmama eğiliminde olan ve beni tuvalete bile göndermeye tahammül edemeyen Deniz ise hiç de şikayetçi görünmüyordu! Bir an bile mızıklamadı, beni aramadı. Hatta sokağımızdaki kuaförün önünden geçerlerken içeriden iki kişi gelip Deniz’i sevmeye kalkışınca Deniz ağlayarak Nuran hanım’a sıkı sıkı sarılmış. Geldiklerinde pek bir memnun ve gururlu anlattı Nuran Teyzemiz bunu 
Ben de anlamış oldum ki istediği kadar anne düşkünü olsun sokakta olmak uğruna anasını bile satarmış kızım!

6 Mayıs 2010 Perşembe

3 ay arada neler oldu





Aylar geçti. Resmen 3 ay geçti en son yazdığımdan beri. Hem de gündemimizin çok dolu olduğu, konu açısından hiç sıkıntı olmayan bir 3 aydı. Sanırım sanal alemdeki bu durgunluğun sebebi gerçek dünyadaki ve benim duygu dünyamdaki fazlaca hareketlilik. Bu süreçte Deniz hızla ve rahatça emeklemeye, sıralamaya hatta elinden tutunca yürümeye başladı. Deniz'i ana kucağından kurtarıp ona bir araba koltuğu aldık (puset araştırmamı hatırlarsanız baya bir araştırma sürecimiz oldu gene. Bizim yediğimiz yemekleri yemeye başladı, geçirdiği idrar yolları enfeksiyonu ve 6. hastalık yüzünden gecelerce yüksek ateşi oldu, kukuşunun kenarında bir enfeksiyon oluştu, ilk dişleri çıktı (hala da çıkmaya devam ediyorlar). Hastalıklar antibiyotikler ve dişler yüzünden çok mızmız ve zor zamanlar, yürüme çalışmaları yüzünden çok hareketli ve kazalarla (neyse ki önemsiz kazalar) dolu zamanlar geçirdi kızım. Ben bir bebek psikoloğu ile görüşüp Deniz'in uykularını daha düzenli ve uzun hale getirmenin yolunu araştırdım (hala uygulamaya geçemedim), ellerinden tutup yürütmekten ve kucakta uyutmaktan bel ağrılarım arttı, rejime başlayıp başlayıp bırakarak topu topu 1 kilo verdim (şimdi gene rejimdeyim :P), gene her zamanki gibi 7 gün 24 saat annelik yaptım ve doğrusu fiziksel ve psikolojik olarak yorulduğumu hissettim. Sonunda, iki hafta önce haftada 3 gün bana yardıma gelecek, hem ev işi hem bakıcılık yapacak bir bayan buldum. "Bir şeyler yapmak gerek" duygumu büyüttüm ve kafamda iş projeleri oluşturdum (ufak ufak realize etmeye de başlıyorum). Sürekli hareket ve keşif (eşittir yaramazlık) halinde bir bebekle uğraşmaktan, sadece bebekli arkadaşlarımla buluşup sadece bebek konuşmaktan, her akşam TV karşısında pinekleyip erkenden yorgunluktan sızmaktan, yürüyüşte, alışverişte, dinlenirken, eğlenirken, sevişirken, yemek yerken, tuvaletimi yaparken sürekli aklımın bir köşesinde "şimdi uyanır, çok vaktim yok" veya "düşüp başını vurmasa" veya "acıktı mı, susadı mı, uykusu mu geldi, sıkıldı şimdi kucak isteyecek" diye düşünmekten yoruldum. Sonra kızımın bir gülüşü, bir bakışı beni iyileştirdi. Sonra gene yoruldum. Başka annelerin doğumdan hemen sonra yaşadıkları doğum sonrası depresyonunun bir benzeri beni 10 ay gecikmeli yakaladı galiba... Elimde kalan tek kimliğim "Deniz'in annesi Özlem", tek yaptığım şey annelik ve bunda bile sık sık başarısız ve yetersiz hissediyorum. Bir an önce harekete geçip bir şeyler yapmam ve kendimi toparlamam lazım. Bunlardan biri de ihmal ettiğim sevgili bloguma tekrar düzenli yazmaya başlamak. Zaten yukarıda söylediğim gibi, yazacak çok şey var. Hobilerimi ve annelik dışındaki meşgalelerimi geri kazanmalıyım!