13 Aralık 2010 Pazartesi

Geriye Dönük Otomobil Koltuğu






Deniz ana kucağına sığmamaya başlayıp bir otomobil koltuğu almak gerektiğinde tabii ki sıkı bir araştırma yapmam farz oldu. Daha güvenli olduğu için izofiksli (arabanın koltuğunun içinde bu amaçla yapılmış olan izofix demirine kancalarla bağlanan) bir model alacağım belliydi. Ama internette araştırınca karşıma hiç bilmediğim bir seçenek olan geriye dönük koltuklar çıktı. Bildiğiniz gibi ana kucakları geriye dönük bağlanıyor, ama sonra alınan koltuk öne bakan oluyor. Şu sitedeki araştırmalar ise bebek büyüse de, 4 yaşına kadar çocuklar için geriye dönük koltuğun çok daha güvenli olduğunu göster
yor. Çarpışma testlerinden durum açıkça ortada. Bebek ve çocuklarda omurga ve boyun hassas, kafalar büyük ve ağır olduğundan öne dönük oturan çocuğun sert bir frende veya çarpmada kafası öne gidiyor, boyun zedelenme riski artıyor. Oysa geriye dönükse kafa koltuğa yaslandığından hiçbir zorlayıcı hareket yok. Bana .ok mantıklı geldi, bulunması zor bir ürün olduğu için biraz araştırıp Volvo servisinden Britax marka geriye dönük koltuk aldım. Deniz doğrusu arabada gitmekten pek hoşlanmayıp ağlıyor çok zaman, ama öne dönük oturup aynı şekilde ağlayan çok bebek var. Sıkça arabaya binince alışıyor, bir de şimdi nereye gittiğimiz söyleyince gitmek istediği bir yerse sesini çıkarmıyor artık. Koltuk yüksek olduğu için yan camdan ve arka camadan etrafı izliyor, arkadaki arabaların şoförlerine el sallamak en büyük eğlencesi oldu.

Dezavantajları ise gece yolculuklarında arkadan gelenlerin farları gözünü alıyor, bir de öne dönüklere göre yatma mesafesi biraz az, uyuyunca başı önüne düşüyor. Farlar için arka cama karartma filtresi, uyku içinse boynun etrafından dönen yastıklardan kullanılabilir. İşte bunlar da fotoğraflarımız.

7 Aralık 2010 Salı

MEMELERE VEDA! Sütten kesilme hikayesi..

Bizim hikayemiz mutlu sonla biten bir hikaye. Aynı yöntemi tavsiye ettiğim iki arkadaşımın hikayeleri de mutlu sonla bitti. Hem de ikisi de bebeklerinin meme düşkünlüğü had safhada olduğu için bu meseleden ölesiye korkan ve ümitsiz olduğunu düşünen arkadaşlarımdı. Zaten bebeğini bir seneyi aşkın zamandır emziren hangi anne için bu konu korku ve endişe verici değildir ki! Üstelik emzirilmeye alışan bebekten başka, ortada bir de emzirmeye alışmış anne vardır. İşin içine kriz anlarında meme verip histeriden kurtulmanın ve her an ideal mamayı yanında hazır bulundurmanın rahatlığı eklenir. "Acaba bebeğime haksızlık edecek miyim, biraz daha emsin yavrucak" gibisinden suçluluk duyguları da, etraftan (özellikle anneanne babaannelerden) gelen tepkiler de cabası. Ama işte geceleri uyanmalara devam etmek, olur olmaz yerlerde elini bluzünüzün içine sokup meme diye ağlayan bir çocuğun sebep olduğu zor durumlar, artık anne sütünün besleyiciliğinin azaldığını bilmek, emzik olmaktan bıkıp memelerinizi eski cinsel kimliklerine kavuşturma isteği ve belki çocuğunuzdaki iştah azalması sizi bu kararı vermeye iter. Asıl sorun başlar, bu kadar memeye düşkün çocuğu ne yapıp vazgeçireceğim?

Ben bu kararı Deniz 13 aylıkken, kazara gelen 2. hamilelik yüzünden vermek zorunda kaldım. Doktorum emzirmenin düşük riski oluşturabileceğini söyledi. Ben de acilen kararımı verip uygulamaya koymak zorunda kaldım. O sırada İstanbul Parenting Class'ta Sinem hanımın 1-3 yaş Çocuklarla ilgili 4 derslik eğitimine katılıyordum. Dolayısıyla kendisine tavsiyelerini sordum. Şu yazısındaa bahsettiği yöntemleri söyledi. Ben forumlardan okuduklarımdan ve bize uygun olacağını düşündüğümden, kahve telvesi sürme yöntemini denemeye karar verdim (iğrendirme yöntemi diye geçiyor).

Türk kahvesini suyla çamur kıvamına getirip memeye sıvadım. Bir daha emmek istediğinde Deniz'e gösterip "bak canım meme uf olmuş gördün mü" dedim. Bir yüzüme bir memeye şaşkınlıkla bakıp sonunda şevkatle memeyi okşadı, yanağını temiz yerine sürdü, ve gitti. Bir daha istediğinde tekrar ve tekrar aynı sahneleri yaşadık. Sonra göstermeden "meme" dediğinde "uf olmuş Deniz'cim hatırladın mı" deyip dikkatini başka şeylere çektim. Tahminimden çok daha sancısız oldu. Israr etmedi. Sadece Deniz o sırada meme emerek uyuduğu için uykuya dalmakta çok zorlandı. Kucağımda çeşitli pozisyonlarda gezdirip sallasam da tam uyuyacakken birden ağlamaya başlıyordu. Neyse ki meme bırakma girişimimizi hafta sonu yapıyorduk ve babamız evdeydi. Baba uyutma görevini üstlendi, ama bana alıştığından babayla uyuması da hiç kolay olmadı. Hatta ağlama krizlerini durduramayıp sokağa çıkıp sokakta ileri geri yürüyerek uyuttuğu bile oldu Emin'in. Ama bu ilk 2 gün böyle oldu. 3. gün benimle memesiz uyumayı da kabul etti. Bu sefer de ben onu uyuturken ağlama krizine girdim, "ah benim canım kızım meme emmeden de uyurmuş, ne uslu, ne uyumlu bebek bu canım kızımmmmm" şeklinde bir duygu seli yaşadığım için. Kadın milleti acayip işte, hele de anne ise...

Böylece kahve telvesi sayesinde ilk denemede, çok sancısız sayılabilecek bir şekilde, sadece 2 gün uyku sıkıntısı ile bu süreci atlattık. Ben bir hafta kadar daha emin olamadığım için "ya meme krizi tutarsa" diye yanımda bir poşette suyla karışık çamur kıvamında kahve taşıdım. Ama hiç gerek olmadı. Gene ne olur ne olmaz diye uzunca bir süre memeleri çıplak görmesin diye özen gösterdim. Emen bebeklerden uzak tuttum, hatırlatmayalım diye düşündüm. İlginç bir şey fark ettim ki, meme emdiği günleri tamamen unutmuş gibi görünüyor. Oyun oynarken annelerinin kucağına çıkıp meme emmeye başlayan arkadaşlarını gördüğünde şaşkınlıkla izliyor. Sonra evde benim mememi açıp gülerek "meme" diyor ve öpüyor. Ağzıyla emme hareketi gibi bişeyler yapıyor, ama kesinlikle meme ucunu emmek, ağzına almak falan yok. Nasıl yapıldığını, ne yapıldığını tamamen unutmuş gibi.

Bu yöntemi günün her saatinde her krizde meme isteyen, gece boyunca memeye yapışık yatmak isteyen Deniz yaşında bebekleri olan iki arkadaşım da uyguladı benden sonra. İkisi de çok korkuyorlardı, yaşayacakları krizlerden, geçirecekleri zor gecelerden. Bir tanesinin korkusu oğlunun memeden iğrenmesinin onun gelecekteki cinsel hayatını kötü etkileyeceğiydi. Sinem hanıma ilettim bu sorusunu, onlar için meme cinsel bir obje olmadığı için bir şey olmayacağını söyledi. Diğer arkadaşımınki ise ilk gördüğünde çok korkup gerisin geri kaçarak korkutmuş annesini. Çocuk bu sefer benden korkmasın diye vazgeçmeye yeltendi ama bir daha göstermeye bile gerek kalmadan sorun çözülmüş. Şimdi ikisi de emzirmeyi bırakmış durumda.

Bir de işin anne boyutu var tabii. Memelerin sahibi de bu değişiklikten bebeler kadar etkileniyor. Hatta fiziksel etkisi çok daha fazla oluyor. Çünkü vücut bir süre süt üretmeye devam ediyor ve memeler şişip korkunç boyutlara ulaşabiliyorlar. Ağrı verici bir deneyim. Böyle olunca pompayla sütü boşaltmak gerek çok beklemeden. Ama bu işlemi çok sık yapmayın. Sadece memeler şiştikçe. Çünkü emilmek, veya sağılmak, süt üretimini arttıran bir olay. Ben hatırladığım kadarıyla ilk gün iki kere, sonraki günler birer kere sağmıştım. Bir de göğüsleri bir tülbentle sıkıca sarmak süt üretimini azaltıyor. Ama bunların yetmediği bir arkadaşıma doktoru sütü kesen bir hormon ilacı vermiş.

Sonuçta kızımla hayatımızda önemli bir dönem sonra erdi. Güzel bir deneyimdi. İlk haftaları çektiğim acılar dışında her anından çok zevk aldım. Bence anne bebek arasında müthiş bir paylaşım, çok eşsiz bir deneyim. Denizin aç ağlarken memeyi görünce ağzını kuş gibi iştahla açıp yapışması ve yüzüme bakarak mutlulukla karnını doyurması hayatımdaki en güzel anılardan biri olacak.

Konuk yazar: Seniz'İn yazısı ve benim cevabım

Fitanne.com'dan takip ettiğim seniz'in bu yazısını nasıl olduysa kaçırmışım. Şimdi karşıma çıktı, tam da ben de benzer konuları düşünürken. Bu yüzden işin kolayıına kaçıyorum ve müsaadeleriyle Seniz'in yazısını ve benim ona cevabımı aynen buraya kopyalıyorum.

Mutlu olan kaleye mum diksin!
Seniz, 21/04/2010 10:14 am
Bugün yazacaklarımdan dolayı mutsuz, umutsuz olduğum zannedilmesin. Tam tersi, öğlen yarım saatliğine yüzüp boyun ağrımı bertaraf edebildiğim için son derece pozitifim. Ama bir süredir kafamı taktığım konuyu yazmak için de bugünden daha iyi bir gün olamaz. Sebebine gelince… Yazacaklarım iç açıcı değil. Aslında yazıp yazmamakta bir süredir tereddüt ettiğim bir konu. Sadece şu anda, günün nihayetlenmekte olduğu akşamüzerinde, sevgili dostumu akşam yemeği için beklerken yazmaya başlayabileceğim türden birşeyler…

Aile nedir? Aileyi kurmak için ilk adımlar ne düşünülerek ve hissedilerek atılır? Evlilik aşk ile başlaması gereken bir kurum mu? Yoksa evlilik ileride iyi bir ortaklığı kurabileceğiniz birini bulmakla başlaması gereken bir başlangıç mı? Ortaklık diyorum çünkü biz çalışan, eğitimli kadınlar erkeklerin masaya ekmek koyan aile ferdi olma onurlarını onların ellerinden aldık. Sonra çocuk yaptık ve dedik ki: “Eti senin kemiği benim. Ebeveynlik ortaklığımızın bir parçası, çocuk bakımı ortak olacak. “ Ama ne oldu? Hangimiz babaya bıraktığımız işin yapılışını beğendik? Burun kıvırmaktan başka ne yaptık? Teşekkür kaç kere ettik? Çalışan annenin boynu niye kalın, her işi kendi yapar da öyle diye yeni bir tarzla herşeyi aynı anda kendi başımıza yapmaya çalıştık. Sonra dönüp baktık, girdiğimiz ortaklığın ana kuruluş sözleşmesinde böyle yazmıyordu diye mutsuz olduk.

Anne olunca çalışmamayı seçenlerimizin evinde ne oldu? Bu sefer kocalar ailesine güvenli bir gelecek vermek çabasıyla, uzun saatler çalışmaya başladılar. Başta anlaştıkları bu değildi. Hani bir elin nesi iki elin sesi vardı? Karısı, çocuğu mutlu ve güvende olursa tüm bunlara değer diye düşündü belki de bu sorumluluğun altına girerken ve ses çıkarmadı. Peki karısı mutlu oldu mu? Olmadı. Tek kişilik gelir bazen ona yetmedi. Bazen yettiyse de üniversite sıralarında hayalini kurduğu hayat bu değildi. Kocasının tatminsizlik veya hayal kırıklıklarıyla uğraşamayacak kadar tatminsiz ve hayal kırıklığı içerisindeydi.

Kağıtlar dağıtıldığında, bakıyorum da artık kimsenin iyi bir eli yok. Hem kadın hem erkeğin çalıştığı evlerde kimsenin birbirine itina gösterecek zamanı yok. Sadece erkeğin çalıştığı evlerde ise kimse tatmin değil. Etrafımda gördüğüm çocuğu olan çiflerin sürekli bir savaş içerisinde oldukları. Herşey pazarlık konusu. Kronik ve yoğunluğu düşük olan bir çatışma bu. Kim Pazar sabahı gazetenin tümünü okuyabildi? Spora gitti? Banyoya yalnız girebildi? Kim daha fazla şeyden vazgeçti? Kim daha iyi bir anlaşmaya gidecek? Bugün? Bu hafta? Gelecek ay?

Bazen “tipik” anne görüntülü kadınları düşünüyorum. Niye çekici olmaktan korkar anneler? Niye kendilerini, kadın gibi hisetmeyi bir tarafa bırakırlar? İçlerinde hala bir tarafta olması ihitmali bulunan “şeytani” hisleri uyandırmaya karşı giyinilmiş bir zırh mı yoksa üzerlerindeki keyifsiz, köhne kıyafetler? Bu hislerin dile gelip eski zamanları, daha geniş ufukları, daha büyük hayalleri-ve daha mutlu evlilikleri hatırlatacağından mı korkarlar?

Çıkardığım kıssadan hisse, cinselliğimizi unutunca, tüm ihtiyaçlarımızın, arzularımızın düğmesini de kapalı konumuna çeviriyoruz. Kendimizi daha büyük hayal kırıklıklarından böyle koruyoruz. “Tipik” anne gibi gösterişsiz görünerek daha huzurlu ve güvenli hayatımızı sürdürebiliyoruz. Pandora’nın kutusunu açmak istemeyiz. Zaten bunun ne anlamı olur ki? Orada bulacağımızla uğraşacak ne vaktimiz ne de enerjimiz var.

Yapılacaklar listemiz o kadar uzun ki…


Özlem :
Tam da bir süredir hissetiklerime tercüman olmuşsun. 17 aylık kızım için doğumdan önce işi bıraktım ve hala full time annelik yapıyorum. İşi bırakmış olmaktan dolayı hiç bir zaman pişman olmadım. Kızımın bakımını minicik bebekken başka birine (babaanne anneanne bile olsa) bırakamazdım. Bütün ilklerini yaşamış olmaktan ve aramızdaki müthiş bağdan çok mutluyum ve her anın tadını çıkarmaya devam ediyorum. Fakat çalışmaya ve üretmeye alışmış, bunun için 4 yıl üniversite okumuş bir kadın olarak sosyal hayatımdan, üretkenliğin verdiği tatminden, çalışırken giyinip makyaj yapıp bakımlı olarak gezmenin kendine güveninden, eve para getirerek eşime destek oluyor olmanın huzurundan çok fazla fedakarlık yaptım. Tahmin ettiğiniz üzere başta derin bir "ooohhhhh" çektim, ama artık bunun yerine derin "oofffff"laldı. Eşimden, evlilik kararımdan ve bebek yapma kararımızdan hiç pişmanlık duymadım, şüphe bile etmedim yanlış anlaşılmasın. Ama bu iş iki ucu b.lu değnek maalesef. Hem karnım doysun hem pastam dursun olmuyor, olamıyor. şimdi ikisinin arasında bir düzen kurmak niyetindeyim eğer başarabilirsem. Ya bir part time iş, ya da evden yürütebileceğim kendi kuracağım bir iş. Projelerim var, ama bu sefer tembelliğe alıştığımdan mı, nasıl yapacağımı unuttuğumdan mı, bir türlü kolları sıvıyamıyorum. Eee dile kolay, 2 sene iş hayatından ayrı kalınca bir de böyle bir sorun oluyor. Sanki bildiğim herşeyi unutmuşum gibi hissediyorum. Kendime güvenimi geri kazanmam zaman alacak.
Bir de işi bırakıp full time annelik yapmanın bende şöyle bir etkisi oldu. Kızımla ilgili en ufak bir sorun yaşadığımda (örneğin uyku düzeni bozulduğunda) "ben işi gücü bıraktım bir tek iyi bir anne olmak için bütün enerjimi harcıyorum ama onu bile beceremiyorum" duygusu beni bitiriyor.
Pek karanlık bir tablo çizmiş olabilirim ama aslında dediğim gibi, bir yandan da hiçbir şeyden pişman değilim. Çünkü herşeye rağmen onun bir gülücüğü, bir sarılması herrr şeyi unutturuyor. Kimi severse sevsin, neyle kandırılırsa kandırılsın her zaman en çok sevdiği ve sonunda döndüğü kucağın benim kucağım olduğunu bilmek dünyadaki en değerli en mutluluk verici şey! Pazar sabahı gazeteyi asla okuyamamak, sakin sakin oturup bir kahve içememek veya geceleri hala uyanıyor olmak ise bunun yanında lafı bile edilmeyecek tatlı fedakarlıklar. Yeter ki her anne üretkenliğin sosyalliğin verdiği tatmin duygusunu bir şekilde gene hayatında tutabilsin ve cinselliğini, kadınlığını bir tarafa bırakmasın.