7 Aralık 2010 Salı

Konuk yazar: Seniz'İn yazısı ve benim cevabım

Fitanne.com'dan takip ettiğim seniz'in bu yazısını nasıl olduysa kaçırmışım. Şimdi karşıma çıktı, tam da ben de benzer konuları düşünürken. Bu yüzden işin kolayıına kaçıyorum ve müsaadeleriyle Seniz'in yazısını ve benim ona cevabımı aynen buraya kopyalıyorum.

Mutlu olan kaleye mum diksin!
Seniz, 21/04/2010 10:14 am
Bugün yazacaklarımdan dolayı mutsuz, umutsuz olduğum zannedilmesin. Tam tersi, öğlen yarım saatliğine yüzüp boyun ağrımı bertaraf edebildiğim için son derece pozitifim. Ama bir süredir kafamı taktığım konuyu yazmak için de bugünden daha iyi bir gün olamaz. Sebebine gelince… Yazacaklarım iç açıcı değil. Aslında yazıp yazmamakta bir süredir tereddüt ettiğim bir konu. Sadece şu anda, günün nihayetlenmekte olduğu akşamüzerinde, sevgili dostumu akşam yemeği için beklerken yazmaya başlayabileceğim türden birşeyler…

Aile nedir? Aileyi kurmak için ilk adımlar ne düşünülerek ve hissedilerek atılır? Evlilik aşk ile başlaması gereken bir kurum mu? Yoksa evlilik ileride iyi bir ortaklığı kurabileceğiniz birini bulmakla başlaması gereken bir başlangıç mı? Ortaklık diyorum çünkü biz çalışan, eğitimli kadınlar erkeklerin masaya ekmek koyan aile ferdi olma onurlarını onların ellerinden aldık. Sonra çocuk yaptık ve dedik ki: “Eti senin kemiği benim. Ebeveynlik ortaklığımızın bir parçası, çocuk bakımı ortak olacak. “ Ama ne oldu? Hangimiz babaya bıraktığımız işin yapılışını beğendik? Burun kıvırmaktan başka ne yaptık? Teşekkür kaç kere ettik? Çalışan annenin boynu niye kalın, her işi kendi yapar da öyle diye yeni bir tarzla herşeyi aynı anda kendi başımıza yapmaya çalıştık. Sonra dönüp baktık, girdiğimiz ortaklığın ana kuruluş sözleşmesinde böyle yazmıyordu diye mutsuz olduk.

Anne olunca çalışmamayı seçenlerimizin evinde ne oldu? Bu sefer kocalar ailesine güvenli bir gelecek vermek çabasıyla, uzun saatler çalışmaya başladılar. Başta anlaştıkları bu değildi. Hani bir elin nesi iki elin sesi vardı? Karısı, çocuğu mutlu ve güvende olursa tüm bunlara değer diye düşündü belki de bu sorumluluğun altına girerken ve ses çıkarmadı. Peki karısı mutlu oldu mu? Olmadı. Tek kişilik gelir bazen ona yetmedi. Bazen yettiyse de üniversite sıralarında hayalini kurduğu hayat bu değildi. Kocasının tatminsizlik veya hayal kırıklıklarıyla uğraşamayacak kadar tatminsiz ve hayal kırıklığı içerisindeydi.

Kağıtlar dağıtıldığında, bakıyorum da artık kimsenin iyi bir eli yok. Hem kadın hem erkeğin çalıştığı evlerde kimsenin birbirine itina gösterecek zamanı yok. Sadece erkeğin çalıştığı evlerde ise kimse tatmin değil. Etrafımda gördüğüm çocuğu olan çiflerin sürekli bir savaş içerisinde oldukları. Herşey pazarlık konusu. Kronik ve yoğunluğu düşük olan bir çatışma bu. Kim Pazar sabahı gazetenin tümünü okuyabildi? Spora gitti? Banyoya yalnız girebildi? Kim daha fazla şeyden vazgeçti? Kim daha iyi bir anlaşmaya gidecek? Bugün? Bu hafta? Gelecek ay?

Bazen “tipik” anne görüntülü kadınları düşünüyorum. Niye çekici olmaktan korkar anneler? Niye kendilerini, kadın gibi hisetmeyi bir tarafa bırakırlar? İçlerinde hala bir tarafta olması ihitmali bulunan “şeytani” hisleri uyandırmaya karşı giyinilmiş bir zırh mı yoksa üzerlerindeki keyifsiz, köhne kıyafetler? Bu hislerin dile gelip eski zamanları, daha geniş ufukları, daha büyük hayalleri-ve daha mutlu evlilikleri hatırlatacağından mı korkarlar?

Çıkardığım kıssadan hisse, cinselliğimizi unutunca, tüm ihtiyaçlarımızın, arzularımızın düğmesini de kapalı konumuna çeviriyoruz. Kendimizi daha büyük hayal kırıklıklarından böyle koruyoruz. “Tipik” anne gibi gösterişsiz görünerek daha huzurlu ve güvenli hayatımızı sürdürebiliyoruz. Pandora’nın kutusunu açmak istemeyiz. Zaten bunun ne anlamı olur ki? Orada bulacağımızla uğraşacak ne vaktimiz ne de enerjimiz var.

Yapılacaklar listemiz o kadar uzun ki…


Özlem :
Tam da bir süredir hissetiklerime tercüman olmuşsun. 17 aylık kızım için doğumdan önce işi bıraktım ve hala full time annelik yapıyorum. İşi bırakmış olmaktan dolayı hiç bir zaman pişman olmadım. Kızımın bakımını minicik bebekken başka birine (babaanne anneanne bile olsa) bırakamazdım. Bütün ilklerini yaşamış olmaktan ve aramızdaki müthiş bağdan çok mutluyum ve her anın tadını çıkarmaya devam ediyorum. Fakat çalışmaya ve üretmeye alışmış, bunun için 4 yıl üniversite okumuş bir kadın olarak sosyal hayatımdan, üretkenliğin verdiği tatminden, çalışırken giyinip makyaj yapıp bakımlı olarak gezmenin kendine güveninden, eve para getirerek eşime destek oluyor olmanın huzurundan çok fazla fedakarlık yaptım. Tahmin ettiğiniz üzere başta derin bir "ooohhhhh" çektim, ama artık bunun yerine derin "oofffff"laldı. Eşimden, evlilik kararımdan ve bebek yapma kararımızdan hiç pişmanlık duymadım, şüphe bile etmedim yanlış anlaşılmasın. Ama bu iş iki ucu b.lu değnek maalesef. Hem karnım doysun hem pastam dursun olmuyor, olamıyor. şimdi ikisinin arasında bir düzen kurmak niyetindeyim eğer başarabilirsem. Ya bir part time iş, ya da evden yürütebileceğim kendi kuracağım bir iş. Projelerim var, ama bu sefer tembelliğe alıştığımdan mı, nasıl yapacağımı unuttuğumdan mı, bir türlü kolları sıvıyamıyorum. Eee dile kolay, 2 sene iş hayatından ayrı kalınca bir de böyle bir sorun oluyor. Sanki bildiğim herşeyi unutmuşum gibi hissediyorum. Kendime güvenimi geri kazanmam zaman alacak.
Bir de işi bırakıp full time annelik yapmanın bende şöyle bir etkisi oldu. Kızımla ilgili en ufak bir sorun yaşadığımda (örneğin uyku düzeni bozulduğunda) "ben işi gücü bıraktım bir tek iyi bir anne olmak için bütün enerjimi harcıyorum ama onu bile beceremiyorum" duygusu beni bitiriyor.
Pek karanlık bir tablo çizmiş olabilirim ama aslında dediğim gibi, bir yandan da hiçbir şeyden pişman değilim. Çünkü herşeye rağmen onun bir gülücüğü, bir sarılması herrr şeyi unutturuyor. Kimi severse sevsin, neyle kandırılırsa kandırılsın her zaman en çok sevdiği ve sonunda döndüğü kucağın benim kucağım olduğunu bilmek dünyadaki en değerli en mutluluk verici şey! Pazar sabahı gazeteyi asla okuyamamak, sakin sakin oturup bir kahve içememek veya geceleri hala uyanıyor olmak ise bunun yanında lafı bile edilmeyecek tatlı fedakarlıklar. Yeter ki her anne üretkenliğin sosyalliğin verdiği tatmin duygusunu bir şekilde gene hayatında tutabilsin ve cinselliğini, kadınlığını bir tarafa bırakmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder