29 Nisan 2009 Çarşamba

Operasyon (Servikal Serklaj) Günü

1 Nisan 09

Operasyon Öncesi

Akşam annem ve babam bizde kaldılar. Herkes biraz endişeli ama moralini bozmamayı çalışır şekilde yemek yedik. Sonra ilk benim uykum geldi ve duş alıp yattım.

Haydi biz bayanlar için önemli bir konu ve bazen problem olan bir konuyu da es geçmeyeyim... Duş alırken herhangi birinden yardım istemesi oldukça zor olan pübik tüy konusunu da traş ederek hallettim. Daha doğrusu halletmeye çalıştım çünkü 6 aylık göbekle ne yaptığımı görmeden ve fazla eğilip göbeği sıkıştırmadan baya zor oluyor!

Neyse ki gece uyumada bir problem yaşamadım, ama tabii ki sabaha karşı ameliyathane ile ilgili bir sürü abzürd kabus gördüm. Ama kendime gülerek, oldukça moralli uyandım. 9:15'te hasteneye varıp resepsiyonda işlemlerimizi yaptırdık, ordan da odamıza çıkarıldık.

İlk izlenimimiz iyiydi. Geniş ferah temiz bir oda, güler yüzlü çalışanlar. Ne yapacağımızı bilemeden birilerinin gelip bişey demesini beklemeye başladık. Az sonra iki hemşire gelip bana hastane önlüğü giydirdiler. Bilekliğim ve önlüğümle artık tam bir "hasta" olmuştum. Derken "isterseniz gelin traşınızı bir kontrol edelim, gerekirse biz halledelim" diyerek beni banyoya davet ettiler. Anlamış oldum ki akşam duştaki zor operasyonu hiç dert etmeseymişim de olurmuş.

Yatağıma döndükten sonra benim için en kötüsü olan (iğnelerii hiiiiiççç sevmem) kolumdan kan alma ve serumlar vs için damar yolu açma işlemi yapıldı. Neyse ki hemşirenin eli çok hafifti :)
Elimize anestezi ile ilgili bir form verdiler, klasik aile sağlığı soruları. Anestezist bunlara bakarak ne tür bir ilaç vereceğine karar verecekmiş. Yarım saat sonra 3 kişi bir sedyeyle geldir. Kafama bir bone takıp beni sedyeye buyur ettiler ki o zaman "ben hakkaten ameliyat olucam yahu, basbaya, filmlerdeki gibi" duygusuna kapıldım ve hafiften korkmaya başladım.
Odadan çıktık, peşimizde kocam, görüntü filmlerdeki gibi, tepemden hastane aydınlatmaları geçiyor. O zmana kadar biraz fazla loş bulduğum hastane aydınlatmasının neden öyle olduğunu anladım :)

Asansörle -2'ye indik, ameliyathane kapısı, tabelası ve kapıda gözleri yaşlı, umutla içeriyi görmeye çalışan bir kadın görüş alanıma girdiler. O an birden ağlayasım geldi kadının haline. Derken ameliyathane kapısı açıldı, sedye biraz sarsıldı ve kendimi kocamdan ve sevdiklerimden ayrı, kapının öteki tarafında buluverdim. Artık etrafta sadece maskeli, kafası boneli, mavi yeşil önlüklü insanlar vardı ve hepsi meşgul bir şekilde koşuşturuyorlardı. Sağda solda birkaç oda ve doktorların ellerini operasyon öncesi dirseklerine kadar yıkadıkları (gene filmlerden tanıdığım) dizi dizi lavaboların önünden geçtik. Ameliyathane yazan kapılardan birinin önünde durduk. Seslerden anladığım kadarıyla beni içeri sokmak için içerinin hazırlanmasını bekliyorlardı. Yandaki kapının yuvarlak camlarından, hastanın kimbilir hangi organının üzerine eğilmiş işlem yapmakta olan 3-4 doktorun kafalarını (evet gene filmlerden tanıdığımız!) ameliyathane ışıklarınının altında gördüm.

Derken beklediğim, tek tanıdık sima olduğu için bana tutnacak bir dal gibi gelen güleryüzlü tatlı doktorum melek gibi yanımda belirdi. Her zamaki rahatlatıcı tavrıyla elimi tuttu, başımı okşadı, benimle sohbet etti ve gerginliğimi azalttı. İçeride operasyon yapan doktorları gördüğüm odadan içeri baktı ve "Aaa bak burda da yeni doğmuş bir bebeği sünnet ediyorlar, içeride bir de fotoğrafçı var" dedi. Tam da o sırada içeriden bir bebek ağlaması geldi. Doğrusu birisinin hastalıktan kaynaklı kötü bir amaliyat geçiriyor olmadığına sevindim. Ama yeni doğan sünnetinin böyle ameliyathanede 4 doktorla yapılacak kadar ciddi bir cerrahi müdahale olduğunu hiç tahmin etmezdim!

Ben bunları düşünürken benim de sıram geldi ve içeri alındım. Beyaz boyalı çok büyük olmayan bir oda, ortada meşhur ameliyat masası, üzerinde koskocaman ışıklar. Beni sedyeyle yanaşrıtıp seyyar bir parça üzerinden kaydırarak masaya yatırdılar. Bu sırada kendi kendime derin derin nefesler alıp veriyor ve sakin olmak için kendimi telkin ediyordum. Sağ kolumdaki damar yoluna birşeyler takarlarken bir başkası göğsüme ve köprücük kemiklerime yuvarlak bantlar yapıştırıyor, bir başkası işaret parmağıma nabzımı dinlemek için minik bir mandal takıyor, bir başkası sol kolumu uzatmam için masanın soluna kol tahtası monte ediyordu. O da monte edilince kolumu uzttım ve haç şeklinde yatmış oldum. Kollarımı cırt cırtlarlı kayışla kol tahtalarına bağladılar ve bacaklarım için de şu hiçkimsenin sevmediği jinekolog koltuğundaki gibi iki bacak yaslama zımbırtısını monte ettiler. Erhan Bey'in "pozisyonu aldırın, herşey hazır olsun en son narkoz vericez" dediğini duydum.

Burada uzun uzun yazdığıma bakmayın, bu hazırlıklar top topu 1 dakika ancak sürmüştür.
daha önce görmediğim maskeli boneli bir doktor gelip kolumu okşayıp gülen gözlerle bana kendini tanıttı. "Merak etmeyin herşey güzel geçecek, sizi tam hazırlayıp en son narkoz verceğiz ki bebeğiniz mümkün olduğu kadar az narkoz alsın" dedi. O an öyle sevgi dolu bir dokunuş, bir çift gülen göz ve birinin sizinle konuşması o kadar iyi geliyor ki! Herşey değişiveriyor, insan rahatlıyor ve o kişiye acayip bir minnet duyuyor.

Az sonra bir de bayan gelip başucumda durdu ve benimle bebekle ilgili sohbet edip iki eliyle yanaklarımı okşadı. Bçylece minnet duyduğum kişilerin sayısı artmış oldu!

"Hazır mıyız, başlayalım mı" diye bir ses ve Erhan Bey'in evet başlayabiliriz" cevabından sonra başucumdaki bayan "haydi size iyi uykular" dedi ve sağ koluma birşey taktıklarını hissettim. Genzimde tuhaf metalik bir tad duydum. Son sözlerim "garip bir tadı varmış" oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder